Ülkemizde dönem dönem ortaya çıkan “kutuplaşma” aşağı yukarı 10 sene önce yeniden ortaya çıktı ve giderek gücünü artırmaya başladı. Kutuplaşmayla beraber bin yıllık kültürel değerlerimiz de birer birer yozlaşmaya, hatta yok olmaya başladı. Kültürel çöküş hızlı adımlarla ülkemizi sarmakta.
Özellikle genç kuşakta; saygı, hoşgörü ve empati gibi kavramların dejenere olmasıyla, Türk-İslam kültürünün zenginlikleri birer birer yok olmaya başladı. Genç kuşakta başlayan bu kıvılcım, toplumu yönlendirme gücüne sahip siyasetçilere, gazetecilere, sivil toplum kuruluşlarına ve yöneticilere sıçrayarak adeta tüm toplumu çepeçevre sarmış ve sindirmeye çalışmaktadır.
Bu durumun yaşanmasında öncelikli pay sahibi sosyal medya ve İnternettir. İnternet son 15 yılda alabildiğine gelişmiş ve bu gelişmeye paralel olarak yeni kolları olan olan sosyal medya ortaya çıkmıştır. Sosyal medya ilk ortaya çıktığı zamanlarda arkadaşlık duygularını pekiştiren, uzağı yakın eden “masum” bir araç olarak kullanılıyordu. Daha sonraları her ne olduysa bu “masumiyet” ortadan kalktı yerini gösteriş budalalığına bıraktı. Önceleri kendimiz ve yakınlarımız için yaşardık; şimdi başkaları için yaşayıp başkaları için yiyoruz başkaları için giyiniyoruz. Hal böyle olunca başkasının derdiyle dertlenmeyi, bir olmayı, saygıyı ve sevgiyi unuttuk.
Sosyal medyanın ortaya çıkardığı bu yozlaşmış kültür, vücudu yavaş yavaş kemiren bir hastalık gibi topluma yayılıyor. Geçen kısacık zamana bakıldığında bu durumun sonuçlarını kestirmek çok da zor değil: Yozlaşmış, empatiden yoksun, sadece bireysel çıkarları için yaşayan bir toplum.
Kültürel Çöküş Nasıl Engellenir?
Ön görülen bu toplum yapısının oluşmasını engellemek için ilk iş, gençler üzerine yoğunlaşmak olacaktır. Gençleri, “hayal” aleminden kurtaracak, yeni uğraşlar edinmesini sağlayacak, teknolojiyi doğru kullanmasını sağlayacak, özüne döndürecek, bireysel değil toplumsal düşünmesini sağlayacak çözümler üretmeliyiz. Bunu yasaklayarak değil, önderlik ederek sağlamalıyız. Çünkü; bir şeyi yasaklayarak elde edeceğimiz tek şey onun daha çok rağbet görmesini sağlamak olacaktır.
İkinci iş, topluma yön veren kişilerin ve kurumların ayrıştırıcı dilden uzaklaşıp birlik diline sarılmalarını sağlamak olacaktır. Her problemin sakin ve yumuşak dille çözüleceği bir ortak karar mekanizması oluşturularak verilecek hükümlerde orta yol bulunması amaçlanmalıdır.
Kültürel değerlerimizi yeniden canlandırmak ve unutturmamak adına, bir kültür hareketi oluşturulmalı, bilhassa gençlere ve çocuklara kültürümüzü aktaracak bir sistem ortaya koyarak onlara kültür bilinci aşılamalıyız. Bütün bunlar bin yıllık kültürümüzün korunması, yaşatılması ve en önemlisi özümüze dönmek adına son derece önemlidir.